Gül, ayna, güneş ve ay; nedir bütün bunlar?
Her nereye baktıysak hep Senin yüzün vardı.
Kadim zamanlardan başlayarak Diyonizos kültü, Zerdüştlük, Mitraizm, Pisagorculuk,Neo-Platonizm, Kabalizm, Tasavvuf, Mevlevilik, Bektaşilik, Sufilik, Batınilik gibi daha pek çok ezoterik grup binlerce yıldan beri Mısır, Mezopotamya ve Ortadoğu’da kendi inanç, sembolizm ve ritüel sistemleri ile yoğrulmuşlar ve birbirlerinden etkilenerek Rönesans dönemine kadar ulaşmışlardır. Ezoterik akımlar; Simya, Okültizm, Kabala, Gnostisizm, İslam Ezoterizmi, Gül-Haç Örgütü, Tapınak Şövalyeleri ve Hermetizm gibi akımların tümünü kapsar; Tanrı’dan ötürü var olan insanın iyi cevherini uygulamalarla ve bilgilendirme yoluyla daha da mükemmel hale getirmeyi amaçlarlar. Gül sembolü de böyle ortak bir semboldür ve hepsinde bir karşılığı vardır.
Gül, göksel mükemmelliği bünyesinde barındırırken dünyasal tutkuları da içeren, dolayısıyla içinde zıtlıkları taşıyan son derece kompleks bir ezoterik semboldür. Aynı zamanda da dünyanın her yerinde şairler tarafından özel bir önem atfedilen, yaygın kullanımı olan bir semboldür. Batı simyasında en önemli çiçek olup kısmen Doğu Ezoterizmi’nde de yer alır. Gül hem zaman, hem ebediyet’tir; hem yaşam hem de ölümdür, hem doğurganlık hem de bekarettir. Gül mükemmelliktir, pleroma’nın (1), tamamlanmanın, yaşamın gizeminin, hayatın kalp merkezinin, bilinmeyenin sembolü olup güzellik, zerafet, mutluluk ve aynı zamanda şehvet düşkünlüğü, tutkular, hatta şarapla ilişkilendirildiğinde şehvetin ve baştan çıkarıcılığın da sembolüdür. Dişil tanrıçaların çiçeği olarak gül; sevginin, hayatın, yaratılışın, doğurganlığın ve insandaki dişil gücün sembolüdür.
Antik Çağ İnisiyasyonlarında
Gül'ün Antikçağ inisiyasyonlarında da ruhsal aydınlanmanın sembolü olduğu söylenir. Merkezi ve dairesel bir yapısı olan gül, merkeze ulaşmış olmayı sembolize eder. Uzun süren bir içsel çalışma ile; duygularını, düşüncelerini, imajinasyonunu, niyetlerini denetleyebilme sayesinde edinilen şuur halini, yani nefsaniyetini yenmiş, kendini her bakımdan denetleyebilen aydınlanmış, uyanmış insanın şuurunu, yani ruhsal aydınlanmayı, varlığın ruhsal tesiri kendi kendine çekip alabilecek duruma gelmesini, bu duruma gelmiş insanı simgeler.
Kalp sembolizminde gül, haçın merkez noktasını teşkil eder; yani birlik noktasını. Gülün yavaş yavaş gözden kaybolması ölümü, ölümlülüğü ve acıyı temsil ederken; gülün dikenleri acıyı, kanı ve “şehit olma”yı sembolize eder. Cenaze töreniyle ilgili oluşundan dolayı da ebedi hayatı, ebedi ilkbaharı ve dirilişi tasvir eder. Gül, yenilenmeyi ve yeniden dirilmeyi işaret eden Yaşam Ağacı’nda büyür.
Gül aynı zamanda sessizliğin ve sırrın sembolüdür. “Sub Rosa”, kelime anlamına bakıldığında “Gülün Altında” anlamına gelir ve buna paralel olarak da kimi zaman duvarda asılı duran, kimi zaman da çizilen bir gül olarak sırrı ve ketumluğu simgeler. Altın gül mükemmelliğin, mutlak zaferin sembolüdür. Kırmızı gül ise arzunun, tutkunun, sevincin, güzelliğin, tamamlanmanın temsilidir; gül Venüs’ün çiçeği, Adonis’in ve İsa’nın kanıdır. Kırmızı gülün, özgürlük, anavatan ve ruhaniyet için akması gereken kanın kırmızılığı ile kaçınılmaz bir ilişkisi vardır: tıpkı bir kırmızı gülün Tanrı’nın lutfunda sürekli olarak büyümesi gibi kendini ruhsallığa adayan kişinin de her an kanının dökülmesine hazır olması gerektiğini anlatmak ister. Beyaz gül, “Işığın Çiçeği”dir; günahsızlığın, bekaretin, saklı olan ruhsallığın açığa çıkışının, tılsımın simgesi ve aynı zamanda da ölümün efsanevi bir sembolüdür. Kırmızı gülün beyaz gül ile olan ilişkisi bu iki rengin simyadaki ilişkisiyle paraleldir. Kırmızı ve beyaz güller birlikte ateşin ve suyun, aynı zamanda zıtların birliğini temsil ederler.
Mavi gül erişilemez, imkansız olanın temsilidir. Gül bahçesi ise bütünselliğin ve zamanın dairesinin; ebediyetin, sürekliliğin, çileciliğin ve cennetin sembolü olup aynı zamanda mistik evliliğin mekanı, zıtların birliğidir.
Dolayısıyla mistik merkez, kalp, Eros’un bahçesi, Dante’nin cenneti, Venüs’ün Amblemi gül sembolüyle ilişkilendirilen sembolleridir.
Gül, eşmerkezli iç içe daireler sembolizmini de içinde barındırır ve güzel kokulu olduğu gibi dikeni de olan bir çiçektir. Gül, batıda kalbin ve sevginin sembolü olmuştur.
Gül, Mars’ın bir gül’den doğduğuna dair Roma inancından ötürü askerlikteki rütbe amblemleri bakımından özel bir öneme sahip olmuştur.
Genelde hanedan armalarındaki gül tıpkı zambak gibi son derece yüksek bir stilize formda belirir, yukarıdan bakıldığında yaprakları içe dönmüş gül gibi; ve bu gül sadece beş yapraklı değil aynı zamanda altı veya yedi yapraklı bir gül de olabilmektedir, rengi de birçok zaman kırmızıdan ziyade gümüş veya altındır.
Tapınak Şövalyeleri ve Kutsal Kase (Prieure de Sion örgütü)
Roma’nın ele aldığı en ilginç sembollerden biri de Sangreal-Kutsal Kase sembolüdür. Kutsal Kase, Son Akşam Yemeği’nde İsa”nın içmek için kullandığı ve Arimatea’lı Yusuf’un çarmıha gerilen İsa’nın kanını doldurduğu kadeh olarak geçer. Kutsal Kase, İsa’nın kadehi olarak kabul edilir.
Ama tarihte Sangreal Belgeleri adıyla anılan belgeler de inanışa göre Kutsal Kase ile birlikte gömülüdür. Belgelerin bin yıllardır Tapınak Şövalyeleri adı verilen gizli bir örgüt tarafından korunduğuna inanılır. Belgelerin Tapınak Şövalyeleri’ne bunca güç vermesinin nedeni, sayfalarda Kase’nin gerçek tabiatının açıklanmasıdır.
Tapınak Şövalyeleri’ne göre Kutsal Kase bir kase değildir, Kase efsanesinin yani ayinde kullanılan kadehin dahice düşünülmüş bir alegori olduğunu iddia ederler. Kase efsanesindeki ayinde kullanılan kadeh, başka bir şeyin, çok daha güçlü bir şeyin mecazi hali. Kutsal Kase insanlık tarihinde en çok aranan hazine olmuş. Kase efsanelere, savaşlara ve bitmek tükenmek bilmeyen sorulara neden oldu. Dikenli Taç, Çarmıhta kullanılan Gerçek Haç, Titulus hepsi bin yıllarca arandı ama tarih boyunca aralarında en özeli Kutsal Kase idi.
Prieure de Sion örgütünde (Tapınak Şövalyelerinin diğer adı) gül sembolü kase için kullanılmış bir sembol. Gülü Kase sembolü olarak kullanmalarının nedeni ise gizlilik.
En eski gül türlerinden biri olan rosa rugosanın, aynı Venüs yıldızı gibi beş yaprağa ve beşgen bir simetriye sahip olması güle, kadınlıkla güçlü ikonografik bağlar sağlıyordu. Bununla birlikte gülün ‘doğru Yön’ ve yol bulmak kavramlarıyla çok yakın bağları vardı. Pusula gülü, aynı Gül Çizgisi gibi, seferilere haritalardaki boylamlara bakarak yön bulmakta yardımcı oluyordu. Bu yüzden dişi kadeh ve gizli gerçeğe ***üren yıldız anlamındaki gül, pek çok açıdan gizlilik, kadınlık ve yön tayini olarak Kase’yi tanımlayan bir sembol olarak kabul edilmişti.
Kase aslında eski bir kadınlık sembolüdür. Kutsal Kase dişiyi ve elbette şimdi tamamen yok edilmiş olan tanrıçayı temsil eder. Kadının gücü ve onun hayat verebilme yetisi bir zamanlar kutsaldı ama erkek egemen bir toplumda tehdit oluşturuyordu. Bu yüzden kutsal dişi şeytanlaştırıldı ve ona günahkar dendi. Havva’nın elmayı yiyerek insan ırkını çöküşe uğrattığı ‘ilk günah’ kavramı alegorik bir anlatımdı. Bir zamanlar hayat veren kutsal kadın artık düşman olmuştu.
Kase kayıp tanrıçanın sembolüdür. Yani insanın içindeki dişil yönün bastırılıp, eril yönün ön plana çıkarılmasının sembolüdür.Kayıp Kase’yi arayan şövalye efsaneleri, aslında kayıp kutsal dişinin arandığını anlatan yasak hikayelerdi. ‘Kadehi aradığını’ iddia eden şövalyeler, kadınlara boyun eğdiren, tanrıçaları dışlayan, inanmayanları yakan ve paganların kutsal dişiye saygı göstermesini yasaklayanlardan korunmak için şifreli bir biçimde konuşuyorlardı. Onlara göre bu sembolün taşıdığı sır öyle güçlüydü ki, açıklandığında pek çok şeyi temelinden sarsabilir ve değiştirebilirdi: “Altın Çağda, eril güç binlerce yıldır ihmal ettiği dişil yönüyle bütünleşmeyi ve içindeki dişil gücü harekete geçirmeyi öğrenecek, dişil güç ise tam tersi olarak eril yönünü harekete geçirecek yani erkekler daha sevgi dolu ve şefkatli bir kimlik taşımayı öğrenirken kadınlar da kadın duygusallığından sıyrılarak daha mantıklı ve eril prensibi kullanmayı bilir hale gelecekler ve bu kozmik uyum için yaşanacak çok şey var, zor şartlar her iki cinsi de orta noktada toparlayacak ve uyanışı sağlayacak, evrensel yin-yang’ı işaret eden kadim bilgelik, yeni dengeler kurmak üzere önce insan bedeninde bütünleşmeyi ve birliği öğreterek bunun tüm topluma ve gezegene yansımasını sağlayacak ki, bu da uyanışın ilk temel işareti olacak.” Thomas’ın İncil’inde bu bilgi “kadınlar erkekleşmeden melekuta giremez” şeklinde ifade edilmiştir.
Beş köşeli yıldız zıtların birliğinin ve artı-eksi olarak ifade edilen iki zıt prensibin mükemmeliğe ulaşmak için insan bedeni içinde dengeye kavuşturulmasının zaruri olduğunu anlatmak ister. Doğaya tapınmakla ilgili pagan dinlerinden gelen, İsa öncesindeki kadim bir semboldür. Eski çağ insanları, yaşadıkları dünyayı iki yarı halinde düşünürdü, erkek ve dişi. Tanrılarla tanrıçalar bir güç dengesi kurarlardı. Yin ile Yang. Erkek ile dişi dengelendiğinde dünyaya ahenk gelirdi. Dengesizlik olduğunda kaos yaşanırdı.Bu inançta, beş köşeli yıldız, bütün varlıklardaki dişiyi temsil ediyor. İlahiyat tarihçilerinin ‘kutsal dişi’ ya da ‘ilahi tanrıça’ dedikleri bu kavram, tarih içinde pek çok öğretide kendine değişik isimler bulmuş.
Eski dinler doğanın ilahi düzenine dayanıyor. Tanrıça Venüs ile Venüs gezegeni de bu inançta birleşiyor. Tanrıça gece gökyüzünde yer sahibiydi ve pek çok isimle anılırdı. Venüs, Doğu Yıldızı, Ishtar, Astarte. İki resim Astarte Hepsi de doğa ve Dünya ana ile bağları olan güçlü dişi kavramlardı. Dişi prensip gül sembolü ile de açıklandığından beş köşeli yıldızla da bağlantısı vardır.
Çiçekler genellikle, asil soydan gelenlerin gelecek nesillerinde ve onların ışıklı eylemlerinde yayılması umut edilen sevinçli, umutla dolu ve gelişen bir hali temsil ederler. Bu çiçeklerden biri de güldür; gülün çiçekler arasındaki asil statüsü onun huzurla, asil davranışla ve ketumlukla olan özel ilişkisiyle açıklanır.
Gül-Haç (Rose Croix)
"Işık, Yaşam ve Aşk" hiç bir zaman kaybolmazlar.”
Gül-haç örgütünde gül-haç sembolü, tekerlek ve haç gibi Mistik Gül’dür. Gül, evrenin İlahi Işığı’dır ve haç geçici olan acı ve fedakarlık dünyasının sembolüdür. Haçın merkezindeki gül elementlerin dörtlü bileşkesini ve birleşme noktasını temsil eder. Gül burada 5 inci elementin yerini tutar. O nedenle Gül sembolünün 5 sayısı ile de çok yakın ilgisi vardır. Gülün haç ile birleşimi Gül-Haçlılar’ın (Rose Croix) sembolüdür; Gül-Haç, kökeni Rönesans’a kadar uzanan mistik bir Hıristiyan kardeşlik birliğidir. Bu birliğin sembolü olan bir haçın içindeki beş yapraklı gülün merkezindeki bir kalpten çıkan haç olan Martin Luther’in kişisel mührünü andırmaktadır. Gül sembolü tarih boyunca tüm ezoterik çalışmaların en önemli sembollerinden biri olmuştur.
Britannica ansiklopedisi şöyle der: " Gül-Haç örgütünü incelemek için öncelikle "Fama Fraternitatis" ile işe başlamak gereklidir. Örgütün sözde kuruluş öyküsünü anlatan "Fama" Gül-Haç adını açık ve kesin bir biçimde dile getiren ilk belgedir. Yazarı belli olmayan ilk Almanca el yazısı nüsha 1610 yılında dolaşıma çıkmış ve sonradan bir kaç dile çevrilerek basılmıştır. "Fama"nın ilk basımı 1614 yılında Almanya'da Kassel kentinde yapılmıştır. Fama, Gül-Haç örgütünün kurucusu olan ünlü Christian Rosenkreuz'ün gezilerini anlatır. Rosenkreuz'ün 1378 yılında doğduğu ve tam 106 yaşına kadar yaşadığı ileri sürülmektedir."
Gül-Haç örgütü gizemci bir topluluktu. 16. yüz yılda Almanya'da ortaya çıkmıştır. Bu gizemli topluluktan doğan önemli yapıtların bazıları şunlardır: "Fama Fraternitatis", "Confessio Fraternitatis", ve "Christian Rosenkreuz'ün Kimyasal Evliliği”. Bu eserlerde Hermetik felsefe ve uygulamaları da mevcuttur.
“Fama Fraternitatis” broşürüne göre, cemiyetin kurucusu Christian Rosenkreutz adında bir Almandır. Gül-Haç, eski çağlardan beri aktarıla gelen ezoterik bilgeliğe sahip olduğunu ileri süren bir kardeşlik örgütüdür.
Gül-Haç için Gül, evrensel uyumun canlı ve gelişen bir simgesidir. Bu simge güzellik, yaşam, sevgi ve zevkleri kendinde birleştirir. Gül-Haç öğretisi, farklı dinsel inanç ve uygulamaları yansıtan okült unsurlardan oluşur.
“Fama Faternitatis” yaşamını özetlediği Christian Rosenkreutz tarafından yazılışından iki asır önce kurulan gizli bir kardeşlikten söz etmektedir. “Fama Fraternitas” manifestosu ve broşüründe dünyanın durumundan endişe duyduklarını ve genel bir reformun gerekli olduğu belirtilmişti.Oryantalist bir gezgindi. O zaman diliminde, Kahire, Bağdat ve Şam üniversiteleri halen çok itibarlıydı; Fas ise felsefi ve okült etütlerin merkeziydi. Kendisi, tüm bu merkezlerden faydalanmıştır.
C. Rosenkreuatz'in Basra'da gelişen, “Saflık Kardeşleri”nden (İhvan-üs-Safa) sırlarını aldığı da düşünülmektedir. Bu cemiyet, bağnaz olmadan dogmaları yorumlamaya ve ciddi bir şekilde bilimsel araştırmaya adanmıştı. "İhvan-üs-Safa" yeniden doğuşu bedenden ayrılan saf olmayan ruhun ıslahı ve tasfiyesi için gerekli gören sistem içeriyordu.
Mühiddin Arabî ruhların bedenden önce var olduklarını, farklı tekâmül seviyelerine sahip olduklarını ve farklı şekilde bedeni aştıklarını söylemiştir; “Öğrenme onlar için anımsamadır, geldikleri noktaya dönüştür.” der.
Gül-Haç öğretisine göre Tanrı ilk sevk edici, saf zekâdır; O, her şeye muktedirdir. “Işık küreden küreye(sefirot) inerek madde seviyesine ininceye dek, saf zekâlara doğru hareket eder. “ denir.
Gül-Haç örgütünün “Haç ortasında gül sembolü” nün tasavvuftan alınma olduğu iddia edilmektedir. Tasavvuf’ta Batıni topluluklar, zahire bakıp özü görmeye çalışırlar. Gül-Haç topluluğu da 22 yapraklı tasavvufun gülünü alıp haçın kalbine; Kabaladaki Tifaret küresine yerleştirmiştir. 22 yaprak ile İbrani alfabesindeki harf sayısının da aynı olması bir tesadüf değildir. Üç büyük dinin ezoterik (içrek-batın)yönünü inceleyen Kabalacılar, Gnostikler ve Tasavvuf Erbapları özde birbirine çok yakındırlar.
İslam’da-Sufizm’de-Kadirilik’te
İslam sembolizminde gül peygamberin kanını temsil ederken aynı zamanda peygamberin iki oğlu olan Hasan ve Hüseyin’in ve onun iki gözünün de sembolüdür. Bağdat Gülü’nde (2) ilk halka Yasalar’ı, ikinci halka Yol’u, üçüncüsü Bilgi’yi temsil eder ve bu üçü birlikte Allah’ın İsimleri’dirler. İslami tradisyonlarda, Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin ve Mevlana’nın gülle ilgili olumlu sözlerinden bahsedilir. Hz. Muhammed’in vahiylerini aldığı zamanlar ortalığın gül koktuğu rivayet edilir. Gül, Sufilik’te ruhsal aydınlanmanın ve kalp gözünün açılmasının sembolüdür. Anne Marie Schimmel’e göre gül, İlahi Cemal’in yüce tecellisi veya maşukun (sevgilinin) yanağının simgesi ve bülbül de can kuşudur. Gül-bülbül ise güller çiçek açtığında dokunaklı bir şekilde ötmeye başlayan kederli bülbülü; özlem çeken ruhu sembolize eder. Başka bir deyişle gül ve bülbül simgeleriyle hissedilen mistik, tasavvufi bir aşk tarif edilmeye çalışılmıştır. Bir hadiste “Kırmızı gül Allah’ın Mehabeti’nden (3) bir parçadır” denilmektedir. Rüzbihan Bakli (4) Allah’ı gül bulutları şeklinde, ilahi zatı harika bir kırmızı gül olarak görür.
Kadirilik, Sufizmin dört temel evrensel düzeninden biridir. Sufi tradisyonları gülü konsantrasyon egzersizleri anlamında kullanırlarken Kadiriler özellikle onun sembolizmine ve ekstaz (trans) halleri oluşturabilmek için majik özelliklerine odaklanmışlardır. Gülün Sufi literatüründe yer almasının nedeni İlahi Sevgi’yi kucaklayarak yaratılan ve bu yol için bir gerçeği teşkil eden Birlik düşüncesinin gerçekliğini mükemmelen ifade edebilmesi,bunu mümkün gösterebilmesidir. Diğer adıda Mistik Gül olan Kadiri Tradisyonu’nda taç yaprakların rengi ve sayısı sembolizmde önemli bir yer tutar; sarı gül “kelime”yi, kırmızı gül “ilahi bilgi”yi, beyaz gül “yol”u, Siyah gül ise “gerçeği” temsil eder. Gülün taçyapraklarının sayısı da önemlidir: beş, İslamın beş şartını temsil eder, altı imanın şartı, yedi Kuran’ın ayetlerini ve Allah’ın yedi güzel ismini temsil eder. Hepsi birlikte (5+6+7=18) Muhammed Peygamber’in onsekiz dünyaya bildirdiği rahmetle yüklü sözlerini temsil ederler.